‘Kesişme; Düzgün ki Varsın Eren’ yılın birinci günü vizyonda

Trabzon’un Maçka ilçesinde, 11 Ağustos 2017’de terör örgütü PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen Eren Bülbül ve Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Ferhat Gedik’in hayatlarının mevzu edinildiği TRT Ortak Üretimi “Kesişme; Düzgün ki Varsın Eren” bugün bugün 800 sinemada izleyiciyle buluştu.

Sinema aralarında Almanya ve Fransa’nın da olduğu 8 ülkede, 6 Ocak’ta vizyona girecek. Yapımcılığını Mustafa Uslu, direktörlüğünü Özer Feyzioğlu’nun üstlendiği, İsmail Hacıoğlu, Rahman Beşel, Alayça Öztürk, Mutlunur Lafçı ve Buyruk Çiçek’in başrolleri paylaştığı sinemanın müziklerini ise Fahir Atakoğlu yaptı.

BAŞROL OYUNCULARI SİNEMASI ANLATTI

Başrol oyuncularından Rahman Beşel, Mutlunur Lafçı ve Buyruk Çiçek, sinemaya ait AA muhabirine açıklamada bulundu.

Eren Bülbül’ü canlandıran genç oyuncu Beşel, okuduğu okulda yapılan seçmeler sonucu sinemada rol aldığını belirterek, “Okula gelip görüntü çektiler. Kendimi tanıttım. (Seçildikten sonra) Oyunculuk eğitimi aldım, sete alışmam için. Hatay’a gittim. Hatay’dan sonra Maçka’da çekimlerim oldu. Olağan birinci olduğu için heyecanlıydım.” dedi.

Rahman Beşel, deneyimi olmadığı için çekimlerde zorluklar yaşadığını kaydetti.

Set grubunun kendisine çok yakın davrandığını lisana getiren genç oyuncu, grupla aile üzere olduklarını söyleterek, “Karadenizliyim. Eren de Karadenizliydi. Birebir şive, yöre… Misal yanlarımız var. Eren’in kıssası çok sıkıntı bir öykü. Kolay yollardan geçmedi alışılmış Karadenizli olarak. Ben de Karadenizliyim. Şehit olmak çok gurur verici bir şey, çok etkiliyor insanı. 15 yaşında küçük bir çocuk. Türkiye için kendini feda etti, şehit kardeşimiz.” tabirlerini kullandı.

Beşel, Trabzon, İstanbul, Hatay ve Niğde’de gerçekleştirilen çekimlerin 12 hafta sürdüğünü aktardı.

“Yaşayan birini oynamak kurmaca karakterden daha zor”

Eren’in annesi Ayşe Bülbül’ü oynayan Mutlunur Lafçı da birinci defa bir sinema sinemasında oynadığını söyleyerek, “O yüzden çok daha değişik bir heyecana, öbür işlerden daha farklı bir pay sahibim açıkçası. Senaryoyu birinci okuduğumda çok heyecanlandım. Öykü zati bildiğimiz, yaşandığı vakit şahit olduğumuz bir olaydı, tüm ülkece hepimizi çok üzen. Elim bir olay.” değerlendirmesinde bulundu.

Lafçı, kurmaca bir karakteri oynamanın daha rahat olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:

“Ayşe Bülbül, hepimizin bu olaydan sonra bildiği bir simge haline geldi. Ayşe anneyi canlandırmak biraz güç bir işti. Yaşayan birini oynamak kurmaca karakterden daha güç. Zira bir vazifenin var. Aslında işini biraz daha farklı istikametten yapman gerekiyor. Bilhassa Trabzon’da Ayşe ve çocuklarıyla şu an kurdukları nizamda çok vakit geçirdik. Onlarla birlikte yemek yedik, kahvaltı ettik, televizyon izledik, uyuduk. Hatta her şeyi yaptık. Onlarla birkaç gün geçirdim. Onların yaşantısını, nasıl bir nizam içinde yaşadıklarını görmek, bir oyuncu olarak hakikaten enteresan bir maceraydı. Bu elde edebileceğiniz bir baht değil, oynayacağınız şahısla tanışmak ve onunla birlikte vakit geçirmek.”

Eren’in annesinin çok güçlü bir bayan olduğunu vurgulayan Lafçı, “Yitip giden iki kişi var lakin bu iki kişinin gerisinde bıraktığı iki de bayan var. Bence onlar büyük kahraman. Zira hala hayatlarına devam etmek, bu acıyla ömürlerini sürdürmek zorundalar. Onların o güçlü duruşları beni çok etkiledi. 13 çocuğu var. 13 çocuk yetiştirmek lafta kolay. Ben sette 13 çocuğu görene kadar o durumu algılayamamıştım. Sahiden çok farklı bir his onları yönetmek, bu aileyi idame ettirmek, o güç… Daima bunun üzerinden yürüdük.” sözlerini kullandı.

Sinemada en çok şive konusunda zorlandığına dikkati çeken Lafçı, sinemadan ve performansından umutlu olduğunu kelamlarına ekledi.

Lafçı, emellerinin yara açmak olmadığını lisana getirerek, şöyle devam etti:

“İlk başlarda benim için sahiden zordu. Aile ile oyuncu olarak ve Mutlunur olarak tanışıyorsun. Kendi hislerim var ancak oyuncu olarak da gözlemlemem gereken bir durum var. İkisi birinci günler çok zorladı beni. Nitekim depresif bir moda girdim. Ben bunu nasıl çözeceğim? Üzülüyorsun. Bir aile var. Yaşananları canlı canlı dinliyorsun. Bir yandan rolü çıkarmam lazım. Orada ne yapacağını düşünüyorsun. Sahiden o karmaşayı çok fazla yaşadım. Biraz psikolojimi etkiledi. Onu toparlamak sıkıntı oldu. Çok etkilendim. Mümkün değil etkilenmemek. Bu profesyonellik değil. Kim olsa birebir etkiyi hissedecektir izlediğinde. Nitekim büyük bir acı var. Eren’in vefatına kadar da aile esasen çok zorluklar içerisinde idame ettirmiş hayatını. Eren çok memnun, rahat bir hayat sürememiş. Bu beni çok daha fazla etkiledi. Yavrumun neredeyse hiçbir şey yaşamadan göçüp gitmesi çok üzücü bir kıssa. 16 yaşında bir çocuğun bu manada yok olması maalesef üzücüydü. Çok etkilendim.”

“Bu, aslında tarihe not düşecek bir proje”

Sinemada Eren’in babası Hasan Bülbül’ü canlandıran oyuncu Buyruk Çiçek ise projeye dahil olduğu için çok memnun olduğunu söyleyerek, “Bu, aslında tarihe not düşecek bir proje. Çok uzun yıllar hatırlanacak. Bir röportajda daha söylemiştim, bu aslında gelecek kuşaklara de aktarılacak bir proje. Benim 17 yaşında ikizlerim var. Onların çocukları da bunu izleyecek, tahminen onların çocukları da izleyecek. Zira bu tarihî bir proje. Bir biyografi üzerinden, tarihî bir noktaya evrilecek bir proje diye düşünüyorum.”

Çiçek, Eren Bülbül’ün konutunun olduğu alanda, 25 gün çekimlere katıldığını lisana getirerek, bölgenin coğrafik şartlarının, oyuncuları ve set grubunu çok zorladığını, bilhassa set takımına bu manada çok teşekkür ettiğini söyledi.

Hasan Bülbül ile fiziki manada birbirlerine benzemediklerine dikkati çeken sanatçı, Maçka’ya gittiğinde birinci olarak Eren Bülbül’ün kabristanını ziyaret ettiğini aktararak, şöyle konuştu:

“Baba, oğul yan yana yatıyor. Orada çok etkileniyorsunuz. Maçka’da ben birinci kere gördüm, Anadolu’da vakit geçirdim lakin (Maçka’da) bütün ailelerin mezarları bahçelerinde. Benim aklım almadı. Bu acı bitmiyor, sahiden bitmiyor. Kapıyı açıyorsun, mezar orada. Giriyorsunuz, mezar orada. Kentte ya da Türkiye’nin farklı coğrafyalarında mezarlıklar var. Beşerler vefat yıl dönümlerinde, bayramlarda, kandillerde gidiyor yani o anlarda hatırlıyor. Lakin orada bu türlü bir şey yok. Orada daima karşılaşıyorsun. O yüzden o acı çok etkileyici bir şey. Bu benim oynarken kurduğum rolü de çok etkiledi. Zira benzemek değil, oradaki duyguyu yansıtmak çok kıymetli.”

Sinemada rol aldığı için gurur duyduğunu ve heyecan içinde olduğunu söyleyen Çiçek, “İyi ki bu projede varım. Yeterli ki Varsın Eren’e, ben de takviye olduğum ve projede var olduğum için çok memnunum. Biz burada o acıların ne kadarını anlatabiliriz, onu bilmiyorum. Orada yaşayanlar için her şey daha güç.” değerlendirmesinde bulundu.